Sultan Coşkuner Hakkın Rahmetine Kavuştu

Sultan Halamız, Teyzemiz hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Tirkolzade Torunları

Bu köşeden yazdığım ilk yazıya kendimi tanıtarak başlayacağım.Ben Asım,Asım Günaydın yada eczacı Asım desem sülalemizden birçok kişi beni tanır elbette!Ama ben Osmanlı nüfus kayıtlarında yarım kalan bir yerden devam ederek kendimi tanıtırsam bu Tirkolzade Torunları oluşumunun ne amaçla yapıldığına ve kimleri bir araya toplamış olabileceği hususuna belki bir ışık tutmuş olurum.


Adamın biri (bir Osmanlı nüfus sayımcısı diyelim) Of bölgesinde nüfus kayıtları tutarken Yarakar nâm Köye geldi.Mutat işi olan nufus kaydına başladı ve aşağıdaki evrağı tanzim etti:


Kazalaktaki Şehidimiz ve Mezartaşı

Ruslar, 24 Şubat 1916'da Rize'yi, 15 Mart 1916'da Of'u, 18 Nisan 1916'da Trabzon'u işgal ettiler. Ruslara karşı ilk önemli direniş Of ile Rize arasındaki Baltacı Deresinde olmuştur. Bu direniş yaklaşık bir ay sürmüştür. Of'un işgaliyle Solaklı Vadisinde bir direniş meydana geldi. Ruslar bu direnişi kırarak Soğanlı ve Demirkapı geçitlerinden Bayburt'a inmeyi düşünüyordu. Rusların bu tasarısı ilk aşamada pek faydalı olmadı. Zira bölgenin gerçek sahipleri olan OFLULAR , Rus kuvvetlerine büyük kayıplar verdirdiler. Fakat sayıca üstün olan Ruslar bir süre sonra Çaykara'nın aşağı köylerini işgal etmeye başladılar. Yöre halkı kıyıdan uzakta olduğu için daha çok dağlık kesime, iç kesimlere doğru çekilmek zorunda kaldı.

İşte bu çekilmek zorunda kalanlardan biride hasan dedemin amcası Tirkolzade Hacı Muhammed'dir. Çoluk çocuk kazalağa doğru çekilirken rus askerleri tarafından farkedilmiştir.Ailesini rus tehlikesinden korumak için ikiye ayrılmışlar.Tirkolzade Hacı Muhammed ,rus askerlerini üstüne çekmek için değişik taktikler denemiş (bu hususta değişik rivayetler var) nihayetinde bu taktiklerinde başarılı olmuş ve ailesinin peşine düşmek yerine rusları kendi tarafına doğru çekmiştir.Tabi bu arada kendisi rus askerlerini ancak kazalağa kadar çekmeyi başarmış ailesi ise ,rusların hedefinden kaybolmuştur.Ama Hacı Muhammed ,ruslardan daha fazla kaçamayıp kazalakta şehadet şerbetini içmiştir.

Allah bizi de onun gibi hem şehadet , hem muhacirlik rütbesi kazananlardan eylesin.Tabi bu anlattıklarım hasan dedemden ve yakın çevremden aldığım bilgilerden aklımda kalanlar ve hatırladıklarımdır.Bu olayların gelişimi ile alakalı değişik rivayetler vardır,onlarında tesbit edilip buraya yazılmasına inşaallah bu yazı ön ayak olur. Ama mezar taşında yazdıklarını size Hasan dedem den çok defalar işittiğim için aşağıda aynen aktarıyorum.

Selam ve dua ile.....Faruk Türk



DİNİM YOLUNDA MUHACİR OLDUM,
ÇELUK ÇECUĞUMLA YOLA KONULDUM,
DÜŞMANI BURADA ÖNÜME BULDUM,
ÜÇ KURŞUN YEDİM BULDUM MEVLAYI.


KOMŞU KARDAŞLAR MERAĞA DALDİ,
ÇELUK ÇECUĞUM AĞLADİ KALDİ,
GÖRÜŞMEMİZ ARTIK MAHŞERE KALDI,
ARZUM İDİ GÖRMEK GÜZEL MEVLAYI.

TİRKOLZADE HACI MUHAMMET RUHUNA EL FATİHA...

Suriye İzlenimleri

Selam ve muhabbetle herkesi selamlıyorum. Evet hafta sonunda ecdat yadigarı, sahabeler, evliyalar ve islam komutanlarının metfun bulunduğu Suriye'deydik. Önce Suriye hakkında bilgi vereyim; Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan ve Türkiye ile 877 km. uzunluğunda ortak kara sınırına sahip olan Suriye Arap Cumhuriyeti 185.180 km² lik bir alanı kaplar. 2001 yılı verilerine göre ülke nüfusu 17 milyona yaklaşmaktadır. Suriyenin doğusunda Irak, batısında Lübnan ve Akdeniz, kuzeyinde Türkiye ve de
güneyinde Ürdün bulunmaktadır.

Büyük şehirleri; batıda Halep - Şam çizgisinde, Asi (Orontes) nehri vadisinde ve sahil kesimlerinde yoğundur. Doğu ve güneyde çöl alanları ön plana çıkarken; yerleşim merkezleri azalır ve önemsizleşir. Akdeniz ikliminin etkisinde olan ve Türkiyeden Lübnana uzanan sahil kesimi 183 km uzunluğundadır. Suriyenin önemli limanları ve kasabaları burada yer alır. Başlıcaları kuzeyden güneye doğru; Ras Al Basit, Lazkiye, Jable, Baniyas ve Tartustur. Ülkenin resmi dili Arapçadır. Ancak büyük şehirlerde İngilizce, Fransızca veya Türkçe bilen kişilere sık rastlanır. Suriye halkının büyük bir bölümü Sünni, bir kısmı da Şii Müslümandır. Özellikle büyük şehirlerde kalabalık Hıristiyan cemaatleri de yaşamaktadır.

Öncelikle görülecek yerler o kadar çokki bu yazıya sığdırmak epey güç olacak ama elimden geldiğince anlatmaya çalışayım.ilk önce görülmesi gereken yerlerin başında Emeviye Camisi: Şehrin en büyük, en eski ve görkemli camisidir.
Kilise olarak kullanılmakta iken Şamın Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra, 705 yılında Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik tarafından bir kısmı camiye çevrilmiştir. Daha sonraları yapılan tadilatlarla genişletilerek bugünkü halini almış ve tamamı cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Müslümanlar tarafından kıyamete yakın Hz.İsanın yeryüzüne ineceği rivayet edilen "ak minare" bu camiye aittir. Camide ayrıca, Hz.Yahya Peygamberin kabri ile İmam-ı Hüseyinin Kerbelada Yezidin adamları tarafından kesilen ve Şama getirilen mübarek başlarının defnedildiği ve ziyaret edildiği bölüm bulunmaktadır. Avluda bulunan 8 sütun üzerine yükselen hazine kubbesi, kamu hazinesini korumak amacıyla Abbasiler döneminde yapılmıştır.Caminin ilginç yönlerinden birisi de, dört farklı mezhebi temsilen dört ayrı mihrap yapılmış olmasıdır. Ünlü İslam alimi İmam-ı Gazali Hz.leri meşhur eseri İhya-u Ulumid-dini bu camide kaleme almıştır. Ayrıca Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri ünlü Şam Hutesini (Hutbe-i Şamiye) 1911 yılında bu camide irad etmiştir. Emeviye camisinin kapladığı 7000 m² lik alanda ayrıca Selahaddin Eyyubi türbesi, Hz.Hüseyinin kızı Seyide Rukiye Camisi, Türk Şehitliği ve turistik eşya satan bir çok dükkan bulunmaktadır Hamidiye Çarşısı: 1863 yılında Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdülhamid Han tarafından yaptırılmıştır,Hicaz Tren İstasyonu,Süleymaniye Külliyesi: Osmanlı mimarisinin güzel örneklerinden biri olan Süleymaniye Külliyesi, 1554 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinana yaptırılmıştır.HALEP(Aleppo) Türk sınırlarına yaklaşık 60 km. mesafede bulunan Halep, aynı zamanda Suriyenin ikinci büyük şehridir. Denizinden (Lazkiye limanından) 186 km. içeride ve deniz seviyesinden 379 m. Yükseklikte bulunan Halep, tarihinin en eski dönemlerinden günümüze kadar gelebilmiş çok eski bir şehirdir. Metropol alanı ile birlikte nüfusunun 4 Milyona yakın olduğu ifade edilmektedir. Büyük bir bölümü Osmanlı döneminden kalan çarşı, pazar, han ve bedestenlerinin zenginliği ve çeşitliliği ancak İstanbul, Bursa ve Gaziantep ile karşılaştırılabilir.Zekeriya a.s. Camii (Umeyyed Camii): Şehrin en eski ve en ünlü camisidir. Halep kent merkezinde olan caminsin yapımına Emevi Halifesi El Velid Bin Abdülmelik tarafından başlanmış ve 715-717de Halife Süleyman döneminde bitirilmiştir. Memlüklüler ve Osmanlılar döneminde tamirler ve ekler yapılmıştır. İçerisinde Hz. Yahyanın babası olan Hz. Zekeriya peygamberin türbesi de bulunmaktadır.BUSRA Şamın yaklaşık 130 km. kadar güneyinde, Ürdün sınırına yakın bir bölgede olan Busra kenti Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden birisidir. Romalılar zamanında yapılmış olan antik anfitiyatro ile, Selçuklular döneminden kalan han ve hamamlar şehrin görülmesi gereken yerlerindendir. Busra asıl anlam ve önemini Peygamberimizin bu beldeyi şereflendirmesiyle kazanmaktadır. Hz.Muhammed (s.a.v.) 12 yaşında iken amcası Ebu Taliple bu beldeye gelmiştir. Burada yaşayan Bahira adındaki bir rahip, Hz.Muhammed (s.a.v.)in peygamberlik nişaneleri taşıdığını amcasına anlatmıştır. Burada bulunan ve Rahip Bahiranın Hz.Muhammed (s.a.v)in peygamber olacağını keşfettiği Manastır, hâlâ ziyarete açıktır.Zeyd ibn-u Sabit (r.a.) anlatıyor: Biz bir gün Rasulullah (s.a.v.)in yanındaydık. Rasulullah; "Şama ne mutlu" buyurdular. Ben "Bu mutluluk nedeni nereden geliyor ey Allahın Resulü" diye sordum. Buyurdular ki: "Çünkü (Rahmanın melekleri) onun üzerine kanatlarını geriyorlar." (Tirmizi,Menakip) Suriye ve özellikle Şam şehri, tarih boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış, bir çok önemli olaylara sahne olmuş, bunun yanında da önemli şahsiyetleri toprakları üzerinde ağırlamıştır. Müslümanlar tarafından Mübrarek Şehir olarak kabul edilen Biladuş Şamda (Şam ve civarı) peygamberler, bir çok sahabe, İslam alimi ve evliya türbeleri bulunmaktadır. İşte bu ziyaret yerlerinden bazıları: Hz.Zekeriyya (a.s.): Kuranda adı geçen peygamberlerden biri. Soyu Davud (a.s.)a dayanmaktadır. Kuranda anılan dualarından (Meryem 16/6) anlaşıldığına göre, soyu daha sonra Yakub (a.s.)a varmaktadır. Zekeriyya (a.s.) İsrailoğullarının peygamberi olduğu gibi, aynı zamanda onların bilgini, reisi ve müşaviri yani danışmanı idi. Zekeriyya (a.s.) ömrünü ibadetle ve insanları Yüce Allah'a inanmaya ve Onun yolunda yürümeye çağırırdı. Fakat tüm bunlara rağmen önünü göremeyecek kadar gözü dönenler onu şehid ettiler.

Hz.Yahya (a.s.): Kuranda adı geçen peygamberlerden biri. Yüce Allah tarafından, Kuranda: "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" (Meryem, 19/7) ayeti ile haber verildiğine göre; Yahya (a.s.), Zekeriya (a.s)ın oğlu idi. İsâ (a.s)dan altı ay önce dünyaya gelmiştir. Dolayısıyla, Musa (a.s)nın şeraitiyle amel eden peygamberlerin sonuncusudur. Küçüklüğünden itibaren saygılı ve ibadet ehli olduğu Kuranda şöyle haber verilmiştir. "(Ona çocukluğunda): Ey Yahya! Kitabı kuvvetle tut! (dedik). Henüz çocukken ona hikmeti verdik (Tevratı öğrettik). Tarafımızdan (ona) bir kalp yumuşaklığı ve (günahlardan) temizlik (verdik). O, çok muttaki idi. Anasına ve babasına itaatli idi. Serkeş ve asi değildi. Dünyaya getirildiği gün de, öleceği gün de, diri olarak (kabirden) kaldırılacağı gün de, ona selam olsun!" Yahya (a.s)da, babası Zekeriyya (a.s) gibi milleti tarafından şehid edildi.Hz. Hüseyin (r.a.): Hz.Hüseyin (r.a.); Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.)in küçük torunudur. Hicretin dördüncü yılında Medinede doğmuştur. Ağabeyi Hz.Hasandan 1 yaş küçüktür. Resulullah, onu ve ağabeyini çok sever, zaman zaman onlarla oyun bile oynardı. Bazen namaz kılarken Hz.Hüseyin ve Hz.Hasan Onun mübarek sırtına çıkar, Oda torunları düşmesin diye dikkat eder, secdeyi uzatırdı. Her hareketiyle Peygamberimize benzeyen Hz.Hüseyin, Hicretin 61.senesinde Küfeliler tarafından hilafet vazifesini yüklenmek üzere çağırıldı. Aile ve efradını yanına alarak Küfeye doğru yola çıktı. Ancak Hz.Muaviyenin yerine halife olan Yezitin gönderdiği kuvvetli orduları tarafından Hz.Hüseyin, Kerbelada sıkıştırılarak şehid edildi. Vefatı sırasında 57 yaşında bulunuyordu. Mübarek başının bulunduğu makam şu anda Şamdaki Emevi camiinin yanındaki özel bölümde ziyaret edilmektedir.Bilal-ı Habeşi Hz.leri (r.a.): Hz. Peygambere ilk iman edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan sahabî. İslâm tarihinde unutulmaz

1926 yılında İtalya'nın San Romeo kentinde vefat eden son Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin'in mezarı da yer almaktadır. Son dönem Osmanlı padişahlarının torunlarından bazılarının mezarlarının da içerisinde bulunduğu bu küçük mezarlık, sadece Türk ziyaretçilere özel olarak açılmaktadır. Mezarlığın bakım ve tadilat masrafları ise Türkiye tarafından karşılanmaktadır.



yeri olan Bilâl-î Habeşî, aslen Habeşistanlıdır. Bilâl, İslâmın ilk tebliğ yıllarında Ümeyye b. Halefin kölesiydi. İslâmın ortaya çıktığı yıllarda bir çok kimse soylarının yüksekliğine, şirk toplumu içindeki nüfuzlarına bakarak kavim ve kabîle taassubuna düşmüş, İslâma cephe almış ve sapıklıkta kalmışlardı. Bilâl b. Rebah gibi kimseler de zayıf ve acizliklerine rağmen hak davete uyup şirkten kurtulmuşlardı. İşte Bilâl b. Rebah (r.a.) İslâm davetine ilk icabet edenlerden biriydi. Hz. Bilâlin doğruluk ve ahlâkı, İslâma bağlılığı bütün çağdaşları tarafından aynı derecede takdir edilmekte ve övülmekteydi. Artık o, siyahî bir köle değil, ashabın ileri gelenlerinden ve İslâm devletinin yönetiminde söz sahibi olan müminlerden biriydi. Peygamber efendimizin vefatından sonra gördüğü bir rüya üzerine Medineye gitmiştir. Burada Hz.Hasan ve Hüseyinin ısrarına dayanamayarak Medinede sabah ezanını okumuş, okuduğu ezanla Resulullahın hasretiyle tutuşmuş olan bütün ahali sokağa dökülerek Resulullahın sağ olduğu günleri hatırlamış ve sanki Resulullah kalkmış ta Bilale ezan okutmuşçasına herkes hıçkırıklara boğulmuştu. Tekrar Şama dönen Bilal-ı Habeşi Hz.leri, 642 yılında Şamda vefat etmiş, Ehli Beyt Mezarlığı olarak bilinen (Babüs Sağir) mezarlığa defnedilmiştir. Abullah Bin Ümmi Mektum (r.a.): Peygamberimizin İslamiyeti anlatmaya başladığı ilk zamanlarda iman ile şereflenerek Müslüman oldu. Ãmâ olup, bazı savaşlarda Peygamberimiz kendisini Medineye vali olarak bırakırdı. Peygamberimiz kendisine çok iltifat edip, daima gönlünü alırdı. 636 sene- sinde Kadisiye savaşında şehit olduğu rivayet edilen Abdullah Bin Ümmi Mektumun, Şamdaki Babüs Sağir mezarlığında türbesi bulunmaktadır. Halid Bin Velid Hz.leri (r.a.): Hz. Peygamberin, hakkında "ne güzel kul" diye buyurduğu sahabî. Lakabı Seyfullah (Allahın Kılıcı)dır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mute savaşındaki başarısından ötürü onu Allahın kılıcı diye övmüştür. Yedinci hicrî yılında Müslüman olmuştur. Seyide Zeynep (r.a.): Peygamber Efendimizin torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatmanın kızları, İmam-ı Hasan ve Hüseyinin kız kardeşidir. Kabri (diğer bir rivayete göre ise makamı) Şamdaki Seyide Zeynep camii içerisindedir. Hz.Zeynep (r.a) Kerbela vakasını bizzat yaşamış,bütün yakınlarının ölümünü izlemiş, çok cefalar çekmiş, yüksek manevi makamlara sahip hanımlar arasındadır. Mevlana Halid-i Bağdadi Hz.leri: M.1779 (H.1224) yılında Irak-Süleymaniyenin Karadağ kasabasında doğmuştur. Zamanın ünlü hoca ve alimlerinden eğitim görmüş, Arapça ve Farsça nazım ve nesirdeki üstünlüğü ile en önde gelen belagat alimleri seviyesine yükselmiştir. Mevlana Halid (k.s.) dini ilimlerin yanı sıra matematik, geometri, astronomi ve coğrafya tahsil eder. Hicri 1224 yılında Hindistanın Cihan Abad şehrine giderek, orada Şeyh Abdullah Dehlevi Hz.lerinin mürşitliğinde Nakşibendi tarikatının eğitimine girer. Kısa süre sonra "irşad icazeti" alarak beş tarikata halife olur. Daha sonra Bağdata yerleşerek burada on yıl kaldıktan sonra Şama yerleşir.Kaldığı her yerde, kalabalık insan gruplarının izdihamı içerisinde bir çok alim ve emir onu ziyarete gelir. Gelenleri çeşitli ilmi konularda yetiştirmeye çalışır ve irşad eder. Miladi 1827 (H.1242) yılında Şamda vefat eder ve buraya defnedilir.Muhyiddin-i Arabi Hz.leri: İsmi, Ebu Bekir Muhammed Bin Ali olup, İbn-i Arabi ve Şeyh-i Ekber lakaplarıyla meşhur olmuştur. Dini ihya eden manasında Muhyeddin ismini de almıştır. Ünlü mutasavvıf, 1165 yılında Endülüsteki Mürsiyye kasabasında doğmuştur. Mükemmel bir dini ve fenni ilim tahsili yapan Muhyeddin-i Arabi Hz.leri, kendisinden yüzlerce sene sonra ortaya çıkacak olan telgrafın çalışma tekniğini bildirmştir. Yüzyıllar sonra Edisonu dahi "üstadım" demek mecburiyetinde bırakmıştır. Fatih Sultan Mehmed Hanın İstanbulu fethedeceğini ve Yavuz Sultan Selim Hanın Şama geleceğini keşif yoluyla haber vermiştir. Şeceret-ün-Numaniyye fi Devlet-il-Osmaniyye isimli eserinde; "Sin Şına gelince, Muhyiddinin kabri ortaya çıkar" buyurdu. Muhyiddin-i Arabi Hz.leri Şamda, kalbi para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır." dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar ve 1240 yılında 75 yaşında iken Şeyhi şehit ettiler. Halk onu Şamda bir yere defin etti ve büyüklüğünü anlayamadıkları için de kabrinin üzerine çöp döktüler. 276 yıl sonra Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Şama girdiğinde "Sin Şına girince benim kabrim ortaya çıkar" sözünün ne demek olduğun anladı ve araştırarak Muhiddini Arabi Hz.lerinin kabrini buldu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına cami ve imaret yaptırdı. Ayrıca Şeyh Muhiddinin vefatından önce ayağını yere vurarak; "Sizin taptığınız benim ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tespit ettirip, orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktığı görüldü. Bundan "Siz, Allahü Tealaya değil de, paraya ve altına tapıyorsunuz" demeyi kasdettiği anlaşıldı. Hz. Ebud-Derda (r.a.): Resulullah (s.a.v.)in, Kuran, fıkıh ve hadis ilimlerinde önde gelen ashabından biri. Hazrec kabilesine mensuptur. Şam fâkihi diye meşhurdur. Peygamberimizden bir çok hadis rivayet etmiştir. İlim hakkında şöyle buyurmuştur: "İlim ancak arayıp, öğrenmekle olur. İlim için sabah çıkıp, akşam dönmenin cihad olmadığını sanan kimsenin aklı eksiktir." Ebud-Derda Hz.Ömer zamanında Şam kadılığına getirilmiş ve hicretin 32. yılında burada vefat etmiştir. Ömer Bin Abdulaziz (r.a.): Emevî halîfelerinin sekizincisidir. Annesi, Hazret-i Ömerin oğlu Âsımın kızıdır. Kendisinden "Adâlette ikinci Ömer" olarak söz edilir. Ayıca Müslümanlar Ömer Bin Abdulazizi İslamın 5. Halifesi olarak kabul ederler. Doğum yeri ve tarihi konusunda değişik rivayetlerin bulunduğu Ömer Bin Abdülazizin Medinede doğduğu rivayeti kuvvetli görüşlerdendir. Babası Abdülazizin Mısır âlisi olması münasebetiyle hayatının büyük bir bölümü orada geçmiştir. Daha sonra babasının isteği üzerine Medineye giden Ömer b. Abdülaziz eğitimini orada tamamlamaya çalışmıştır. Halife Süleyman b. Abdülmelikin ölümünden sonra Halife seçildi. Abdülmelikin oğulları Yezid ve Hişam tarafından buna itiraz edilmişse de halkın teveccühüyle bu iş tamamlandı ve Ömer b. Abdülaziz Halife oldu. Halife Ömer, Müslüman olanların hangi ırktan olursa olsun diğer Müslümanlarla eşit olduklarını açıkladı. Onlardan vergi (haraç) alınmayacağını ifade etti. Savaştan ziyade barışı esas alan Ömer, bu tutumundan dolayı birçok kabilenin Müslüman olmasını sağladı. İki sene beş aydan fazla sürmemiş olan Hilafeti esnasında, içte ve dışta fevkalade hayırlı işler yapmıştır. Fitnecilerin fitnesine maruz kalan Halife, hicrî 101 yılının Recep ayında vefat etti. Mezarı Halepe 80 km mesafede bulunan Maarratün-Numan mevkiindedir. Selahaddin-i Eyyubi: Tarihteki büyük komutanlardan Selahaddin-i Eyyubi 1137 yılında doğdu. Haçlı seferlerine ilk karşı koyan büyük kumandan, Haçlı orduları tarafından işgal edilen Kudüsü 1187 yılında yeniden fethetmiştir. Selahaddin-i Eyyubi, İslam dünyasında yetişen, ama Batılılarca da takdir edilen büyük bir kahramandır.



Gerek Doğulu, gerekse Avrupalı kalemler tarafından hayatı, kahramanlığı, zaferleri, hoşgörüsü ile en çok merak edilen ve bu vesileyle romanlara, hikayelere, filmlere konu olan nadir tarihi şahsiyetlerden birisi bu büyük hükümdardır. Salahaddin-i Eyyubinin mezarının bulunduğu türbe Emeviye Camisi yanında bulunmaktadır. Aynı türbe içerisinde bulunan diğer mezar ise eşine aittir. Ayrıca Selahaddin-i Eyyubi türbesinin avlusunda, 1914 yılında Filistinde uçakları düşen ve ilk hava şehitlerimiz olan Fethi Bey, Sadık Bey ve Nuri Beyin mezarları bulunmaktadır.3 günde yaptığımız bu anlamlı ve iz bırakan geziyi inşallah tüm *TIRZAT*(Tirkolzade Torunları) üyeleri ile birlikte yapmak temennisiyle hepinizi selamlıyorum